Ankara’dayım. Lise sonda “Ben Ankara’yı kazanacağım” diye tutturmuş fakat başarılı olamamıştım. Üstüne durmamış, “kaderde yokmuş” diye geçiştirmiştim. Evet Ankara diye tutturmuştum ama asıl amacım ailemden uzakta yaşamaktı. O konuda başarılı olduk evet ama gurbette okumak gerçekten çok zor. Sadece maddi açıdan değil ya da manevi açıdan, 18 yaşından sonra (hatta belki de 17) gerçek anlamda insanları görmeye başlıyorsun. Herkesin çıkar için birbirinin yanında olduğunu, bir nebze olsun kabul görmek için kim sana gülümsüyorsa ona doğru meyilli olduğunu fark ediyorsun. Öyle olmamak için direndim fakat bu sefer de dışlandım ‘soğuk nevale’ oldum, ‘suratsız’ oldum, ‘istenmeyen’ oldum. İnsanların işi düştüğünde can ciğer kuzu sarması olup işini hallettiğinde eyvallah bile demediği oldum. Alışıyorsun ve hayatına öyle devam etmeye başlıyorsun. Ankara sanki kürkçü dükkanımmış gibi, gitmeme gerek yok dediğimde kendimi bulduğum yer oldu. Havası iyi, suyu berbat bir şehir. Gündüzleri huzurlu, can
Bazen öyle bir duruma geliriz ki, hiçbir şey yapmak istemeyiz, konuşmak istemeyiz, ailemize küseriz. Fakat ne olursa olsun zaman akıyor ve nefes alışının bir amacı var. Kimseyle konuşmak istemiyorum ama aynı zamanda anlatacak çok şeyim var. Yaşarken birçok hayalimizi gerçekleştirmek istiyoruz ama kaderin bize getireceklerini kestiremiyoruz. Şunca yıllık hayatımda sadece iki hayalimi yerine getirebildim, çünkü maalesef babam küçük kızını her zaman erteledi. Geçen yaz kapris yaparak, zorla ikna ederek ehliyet için kursa yazıldım. Sınav zamanı büyük strese girdim, çünkü eğer uygulama sınavını geçemezsem tekrar ücret yatırmak zorundaydım ve il dışında okuduğum için tekrar ders alamayacaktım. Şansım yaver gitti ve sınavı geçtim. Şansım diyorum çünkü bizim ülkemizdeki bu sistem tuhaf. Ben yalnızca yedi gün boyunca düz yolda araba sürerek, hiç bayır çıkmadan, –yarım debriyaj araba kaldırmayı saymıyorum- trafiğe girmeden –çünkü trafiğin aşırı sakin olduğu yerlerde sürüş yaptırırlar- araba